Bir şarabı başka birine tercih etmenin bir ölüm kalım meselesi olmasına sıkça rastlanmaz. Yine de, Romalı politikaa ve
ünlü hatip Marcus Antonius'un kaderini böyle bir tercih belirledi. MÖ 87'de Roma'nın o sonu gelmeyen iktidar mücadelelerinin birinde yanlış tarafta yer aldı. Yaşlı bir general olan Gaius
Marius iktidarı ele geçirmiş ve rakibi Sulla'yı destekleyenlerin
peşine düşmüştü. Marcus Antonius sosyal statüsü çok düşük
bir ahbabının evine sığındı; böylesine yoksul bir adamın evini
aramanın kimsenin ak.ima gelmeyeceğini umuyordu. Ne var
ki, akılsızca davranan ev sahibi, hizmetçisini böylesine saygın
bir konuğa layık bir şarap satın almaya gönderdi. Hizmetçi civardaki şarap dükkanlarına gidip bulduklarını tattıktan sonra,
alışılmış olandan çok daha iyi ve daha pahalı bir şarap istedi.
Satıa nedenini sorunca da, hizmetçi efendisinin konuğunun
kimliğini açıkladı. Satıcı doğrudan Marius' a gitti, o da bir avuç
askeri Marcus Antonius'u öldürmeye gönderdi. Fakat odaya
dalan askerler, Antonius'un hitabet gücü nedeniyle onu bir
türlü öldüremediler. Sonunda, dışarıda bekleyen komutanları dayanamayıp içeri girdi. Adamlarını korkaklıkla suçlayarak
kılıcını çekti ve Marcus Antonius'un kellesini uçurdu.
Romalılar, kendilerinden önceki Yunanlılar gibi şarabı evrensel bir ürün sayıyorlardı. Caesar da köle de şarap içiyordu.
Fakat Romalılar Yunan uzmanlığını daha da ileri götürdüler.
Marcus Antonius'un ev sahibi kendisinin içtiği düşük kaliteli
şarabı konuğuna ikram etmeyi hayal bile edemezdi. Şarap sosyal farklılaşmanın bir simgesi, içenin zenginliğinin ve statüsünün bir işareti haline geldi. Roma toplumunun en zenginleri
ile en yoksulları arasındaki eşitsizlik, her iki kesimin kadehlerindeki şaraba da yansıyordu. Zengin Romalılar için en güzel
şarapları tanıma ve adlarını sıralayabilme becerisi önemli bir
gösteriş biçimiydi: Bu, en güzel şarapları alabilecek kadar zengin olduklarını ve neyin ne olduğunu öğrenecek zamana sahip
olduklarını gösteriyordu.
Herkesin kabul ettiği en güzel şarap, Campania bölgesinde
üretilen bir İtalyan şarabı olan Falernian' dı. Adı lüksün simgesi haline geldi ve bugün hala öyle hatırlanır. Falernian, Neapolis (bugünkü Napoli) kentinin güneyindeki Falemus Dağı'nın
yamaçlarında sınırları kesin bir biçimde belirlenmiş bölgelerde yetiştirilen üzümlerden yapılıyordu. "Caucine Falernian", en yüksek yamaçlarda yetiştirilirdi; en iyisi kabul edilen
"Faustian Falernian" orta yükseklikteki yamaçlarda, diktatör
Sulla'nın oğlu Faustus'un arazisinde yetiştirilirdi; daha aşağı
yamaçlarda yetiştirilen üzümlerden yapılan şaraba ise yalnızca "Falernian" denirdi. En güzel Falernian, rengi alhn sansına
dönünceye kadar, en az on yıl bekletilen beyaz şaraplı. Sınırlı
üretim alanı ve uzun süre bekletme modası, Falernian'ı son derece pahalılaşhrmaktaydı; bu yüzden doğal olarak seçkinlerin
şarabı haline geldi. İlahi bir kökeni olduğu bile söyleniyordu:
Güya oralarda dolaşan şarap tanrısı Bacchus (Yunan tanrısı
Dionysos'un Roma versiyonu), tanrının kimliğinden habersiz
onu gece misafir eden soylu bir çiftçiye minnet borcu olarak
Falemus Dağı'nı bağlarla kaplamış. Öyküye göre Bacchus, adamın evinde bulunan sütün tamamını da şaraba dönüştürmüş.
Çok büyük bir farkla en ünlü Falernian, MÖ 121 yılına ait
olan ve o yıl konsüllük görevine gelen Opimius'a atfen Opimian Falernian denilen şaraptı. Bu şarap MÖ birinci yüzyılda Julius Caesar tarafından içildi ve MS 39' da imparator Caligula'ya
160 yıllık Opimian ikram edildi. Birinci yüzyılda Romalı şair
Martial, o sırada Opimian artık içilemez olmasına karşın, Falernian'ı "ölümsüz" diye betimledi. Diğer yüksek rütbeli Roma
şarapları yazın popüler olan ve dağlardan getirilen karla kanşbrılıp içilen Caecuban, Surrentine ve Setine'ydi. Yaşlı Pliny
de aralarında olmak üzere bazı Romalı yazarlar bu şekilde hazırlanan soğuk içki modasını, mevsimlere aykırı olduğu için
doğa dışı sayıp yozlaşmanın başka bir örneği olarak yerdiler.
Gelenekçiler eski tarz Roma tutumluluğuna geri dönmeyi
savunurken, bazıları da yiyecek ve içeceğe yapılan gösterişli
harcamaların yoksulların gazabını kışkırtabileceğinden endişe
etmekteydi.
Bu yüzden Roma'nın en zengin vatandaşlarının lüks zevklerini sınırlamak için sayısız "müsriflik yasası" çıkarıldı. Bu
kadar çok yasanın çıkarılmış olması, bu yasalara pek uyulmadığını ya da uygulanmadıklarıru gösterir. MÖ 161'de çıkarılan
bir yasa, ayın her günü yiyeceğe ve eğlenceye ne kadar harcama yapılabileceğini belirliyordu; daha sonraki yasalar düğün
ve cenaze törenleri için özel kurallar sapbyor, hangi tür etlerin
ikram edilip edilemeyeceğini belirliyor ve bazı yiyeceklerin
ikram edilmesini tamamen yasaklıyordu. Bazı yasalar, erkeklerin ipekli giysi giymemelerini, albn vazoların yalnızca dinsel törenlerde kullanılmasını ve görevlilerin kurallara uyulup
uyulmadığını kontrol edebilmeleri için yemek odalarının dışarıya bakan pencereleri olmasını emrediyordu. Julius Caesar
zamanında, müfettişler yasak yiyeceklere el koymak üzere ara sıra pazarları dolaşır ve ziyafetlere baskın yaparlardı; mönüleri
devlet memurlarının incelemesine sunmak zorunluydu.
En zengin Romalılar en güzel şarapları içerken, yoksul vatandaşlar daha düşük kaliteli şarap içerdi. Şarabın statüye göre
ayarlanması o kadar hassastı ki, convivium denilen Roma ziyafetinde içki içenlere toplumdaki konumlarına göre farklı şaraplar ikram edilirdi. Convivium kendi prototipi symposion' dan
birçok bakımdan farklıydı. Symposion, en azından teoride, katılımcıların birbirlerinin eşiti olarak ortak bir kraterden şarap
içip haz ve belki felsefi aydınlanma aradıkları bir forum olduğu halde, convivium bunun tam da aksine sosyal ayrımları vurgulamak için bir fırsattı.
Yunanlılar gibi Romalılar da şaraplarını "uygar" bir biçimde,
yani gelişmiş su kemerleriyle kente getirtilen suyla karıştırarak
içerlerdi. Bununla birlikte, her içici kendi karışımını kendisi hazırlardı; görünüşe göre, ortak krater ender kullanılırdı. Oturma
düzeni de symposion' dakinden daha az eşitlikçiydi; çünkü bazı
oturaklar diğerlerinden daha yüksek statüyle bütünleştirilirdi.
Convivium, patronlar ve müşteriler düşüncesine dayanan Roma
sınıf sistemini yansıtmaktaydı. Müşteri vatandaşlar patronlara
bağımlıydı ve bu patronlar da kendi patronlarına bağımlıydılar; her patron özel görevler karşılığında müşterilere yarar (mali
ödenek, hukuksal tavsiye ve siyasal nüfuz gibi) sağlardı. Örneğin müşteriler her sabah Forum' a giden patronlarına eşlik etmeliydiler; her patronun maiyetinin büyüklüğü, gücünün bir
işaretiydi. Ne var ki, bir patron bir müşteriyi bir convivium' a
çağırdığında, ona genellikle diğer konuklara ikram edilenden
daha aşağı yiyecek ve içecek ikram edilir ve diğer konukların
alay konusu olurdu. MS birinci yüzyılın sonunda yazan Genç
Pliny, ev sahibine ve dostlarına birinci sınıf, diğer konuklara
ikinci sınıf ve azatlılara (eski köleler) üçüncü sınıf şarap ikram
edilen bir akşam yemeğini betimler.
Daha adi, daha ucuz şaraplara, ya bozuk olduklarını gizlemek için ya da koruyucu olarak çeşitli katkı maddeleri eklenirdi. Yunanlılardan miras alınan bir uygulamayla az miktarda
tuz ya da tatlandırıa gibi, bazen amforaları mühürlemek için
kullanılan zift de koruyucu olarak şaraba katılırdı. MS birinci
yüzyılda Romalı tarım yazarı Columella, dikkatli kullanıldıklarında, şaraba eklenen bu tür koruyucuların şarabın tadını
etkilemediğini iddia eder. Columella'ya göre, hatta iyileştirebilirler de: Onun tariflerinden biri, deniz suyu ve çemen otuyla
mayalanmış beyaz şarap tarifi, modern bir Jerez şarabına çok
benzeyen keskin, fındık tadında bir şarap üretir. Aynı şekilde,
bal ile şarabın bir karışımı olan mulsum, birinci yüzyılın başında Tiberius döneminde moda bir aperitif olarak ortaya çıkarken, rosatum gül yapraklarıyla tatlandırılmış benzer bir içkiydi. Fakat bitki, bal ve diğer katkı maddeleri genellikle kalitesiz
şarapların kalitesizliğini gizlemek için kullanılırdı. Hatta bazı
Romalılar seyahatlerinde kötü şarapları tatlandırmak için bitki
ve diğer tatlandırıcıları yanlarında taşırlardı. Bugünün şarapçıları Yunanlıların ve Romalıların katkı maddesi kullanmalarına burun kıvırsalar da, bu, bugün adi şarapları daha lezzetli
kılmak iççin tatlandına olarak meşe kullanılmasından farklı
değildir.
Bu katkılı şarapların altında, posca; ekşiyip sirkeleşen şarap
ile su karıştırılarak yapılan bir içki vardı. Posca, genellikle daha
iyi şarap bulunamadığında, örneğin uzun seferler sırasında,
Romalı askerlere verilirdi. Aslında Roma ordusu için taşınabilir bir su arıtma teknolojisiydi. Romalı bir asker çarmıha gerildiği sırada İsa Mesih'e şaraba batırılan bir sünger adadığında,
söz konusu şarap posca olurdu. Son olarak, Roma şarap merdiveninin en alt basamağında lora denilen, normalde kölelere
verilen ve şarap denmesi zor bir içki vardı. Şarap yapılırken
artan üzüm çekirdeklerinin, sapları ve kabuklarının ıslatılıp ezilerek yapıldığı, alkol derecesi düşük, zayıf ve aa bir şaraptı
bu. Sonuçta; efsanevi Falemian' dan en dipteki lora' ya kadar,
sosyal merdivenin her basamağı için bir şarap vardı.
Rakı fiyatlarını mı merak ediyorsunuz? Tıklayın: rakı fiyatları 2021
YanıtlaSil