30 Mart 2019 Cumartesi

Şarap 4: Bir Yunanlı gibi içmek

Yunanlıların şaraba yaklaşımını diğer kültürlerin yaklaşımından ayıran en önemli fark Yunanlıların tüketmeden önce şarabı suyla karışhrmalarıydı. Sosyal inceliğin doruğu; symposion denilen özel bir içki partisinde bu karışımdan içmekti. Bu, andron denilen özel bir "erkekler odası"nda gerçekleşen, tamamen erkeklerle sınırlı aristokrat bir ritüeldi. Odanın duvarları genellikle içmeyle bağlanhlı resimlerle ve gereçlerle süslüydü. Özel bir odanın kullanılması, gündelik yaşamdan farklı kuralların geçerli olduğu symposion'un ayrılığını vurguluyordu. Andron, bazen bir evde, kolay temizlensin diye ortaya doğru eğimli olan tabanı taşla döşeli tek bir odaydı. Andron o kadar önemliydi ki, evler genellikle ona göre tasarlanırdı.


Bu odada erkekler, MÖ sekizinci yüzyılda Yakındoğu' dan ithal edien bir modaya uygun olarak kollarının alhnda bir yashkla sedirlerde otururlardı. Tipik olarak bir symposion' a bir düzine kişi kahlırdı, kahlanların sayısı otuzu geçmezdi. Kadınların erkeklerle birlikte oturmalarına izin verilmemesine karşın, genellikle kadın hizmetçiler, dansçılar ve müzisyenler bulunurdu. önce çok az içkiyle birlikte ya da içkisiz yiyecek ikram edilirdi. Sonra masalar temizlenir ve şaraplar ortaya çıkarılırdı. Atina geleneğine göre ilk üç kadeh şarap adak olarak yere dökülürdü: Biri tanrılara, biri ölmüş kahramanlara, özellikle kişinin atalarına ve biri tanrıların kralı Zeus' a. Bu tören sırasında bir kız flüt çalar ve ardından bir ilahi okunurdu. Etrafa çiçeklerden ya da asma yapraklarından çelenkler konulur ve bazı durumlarda parfüm sürülürdü. İçmeye ondan sonra başlanabilirdi.

Şarap önce krater denilen, semavere benzeyen büyük bir kasede suyla kanşhrılırdı. Her zaman, hydria denilen üç kulplu bir kaptan alınan su şaraba kahlırdı; şarap suya kahlmazdı. Kahlan su miktarı, herkesin ne kadar çabuk sarhoş olacağını belirliyordu. Suyun şaraba tipik karışım oranlan 2'ye 1, S'e 2, 3'e 1 ve 4'e 1 ölçekmiş gibi görünüyor. Eşit miktarda şarap ve su karışımı, "sert şarap" sayılırdı; gemilere yüklenmeden önce kaynahlıp yan yarıya ya da üçte bir oranında azalacak kadar yoğunlaşhnlan şarap, sekiz, hatta yirmi kat fazla suyla kanşhnlmalıydı. Sıcak havalarda şarap, bir kuyunun dibine sarkıtılarak ya da en azından bu tür savurganlıklara gücü yetenler tarafından karkarıştırılarak soğutulurdu. Kar, kışın toplanır ve erimemesi için samanla kaplanıp yer altındaki çukurlarda saklanırdı.


Güzel bir şarabı suyla karıştırmadan içmek, Yunanlılar, özellikle de Atinalılar tarafından barbarlık sayılırdı. Karışımsız şarabı yalnızca Dionysos'un risksiz içebileceğine inanıyorlardı. Dionysos çoğunlukla özel bir vazoyla şarap içerken betimlenir; bu vazonun kullanılması, şaraba su katılmadığını gösterir. Ölümlüler ancak sertliği suyla yumuşatılmış şarap içebilirdi; aksi takdirde hırçınlaşacaklarına, hatta delireceklerine inanılırdı. Herodotos' a göre, karışımsız şarap içme alışkanlığını Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan göçebe bir halk olan İskitlerden alan Sparta Kralı Kleomenes'in başına bu durum gelmiş ve çıldırmıştı. Atinalı filozof Platon, İskitlere ve onların komşuları Trakyalılara, şarabı kullanmaları bakımından kültürsüz ve budala der: "İskitler ve Trakyalılar, hem erkekler, hem kadınlar, giysilerine döktükleri karışımsız şarap içerler ve bunun mutlu ve şanlı bir adet olduğunu düşünürler." Makedonyalılar da karışımsız şaraba düşkünlükleriyle ünlüydüler. Büyük İskender ve babası il. Philippos sert içkici olmakla ünlüydü. İskender, doshı Klitos'u bir sarhoş kavgasında öldürdü ve MÖ 323'te gizemli bir hastalıktan ölmesine sert şarap içmenin katkıda bulunduğuna dair b�zı kanıtlar var. Fakat erdemin yumuşak içkiyle ve yozlaşmanın aşın müptelalıkla eşitlenmesi antik kaynaklarda çok yaygın olduğu için, bu tür iddiaların doğruluğunu değerlendirmek zordur.



Su, şarabı güvenli yapıyordu; fakat şarap da suyu güvenli yapıyordu. Şarap patojenlerden muaf olmanın yanı sıra, mayalanma sürecinde serbest kalan doğal antibakteriyel ajanlar da içerir. Yunanlılar kirli su içmenin tehlikelerini bilmelerine karşın, şarabın bu özelliğinin farkında değildiler. Temizlik kaygısıyla çeşmelerin ve derin kuyuların suyunu ya da sarnıçlarda toplanan yağmur suyunu içmeyi tercih ediyorlardı. Şarapla temizlenen yaraların suyla temizlenenlerden daha az enfeksiyon kaphğının (patojenlerin yokluğu ve antibakteriyel ajanların varlığı nedeniyle) gözlemlenmesi, şarabın temizleyip arındırma gücüne sahip olduğunu göstermiş olabilir.

Hiç şarap içmemek, sek içmek kadar kötü sayılırdı. Demek ki, Yunanlıların şarap ile suyu kanşhrma pratiği, aşırı içki düşkünü barbarlar ile hiç içmeyenler arasında bir orta yoldu. Daha sonraki Roma döneminin Yunanlı yazarı Plutarkhos bunu şöyle ifade eder: "Ayyaş, küstah ve kabadır ... diğer yanda, hiç içki içmeyen tatsız hızsuz biridir ve bir içki partisini yönetmekten ziyade çocuk bakmaya uygundur." Yunanlılara göre, Dionysos'un hediyesinden gereğince yararlanamaz da. Yunan ideali ikisinin arasında bir yerde olmakb. Bunu sağlamak, symposiarkh'ın, symposion kralının -ya ev sahibi ya da gruptan oylamayla ya da kurayla seçilen biri- işiydi. Ölçülülük temeldi: Symposiarkh'ın amaa, toplanan gruptakileri barbarlar gibi şiddete kapılmadan dil özgürlüğünün keyfini çıkarabilmeleri ve endişeden kurtulabilmeleri için sarhoşluk ile ayıklık arasındaki sınırda tutmaktı.


Şarap, genellikle kyliks denilen kısa ayaklı, iki kulplu yayvan bir kaseyle içilirdi. Bazen de kantharos denilen daha büyük ve daha derin bir kapta ya da rhyton denilen bir içki boynuzunda ikram edilirdi. Hizmetçiler, symposiarkh'ın talimatıyla kraterden içki kaplarına şarap aktarmak için, bazen uzun saplı bir kepçeyi andıran ve oinokhoe denilen bir şarap testisi kullanırlardı. Bir krater biter bitmez, yenisi hazırlanırdı.

İçki kaplan çoğunlukla Dionysosçu imgelerle ayrıntılı bir biçimde süslenirdi. Bu süslemeler giderek arttı. Toprak kaplarda kullanılan klasik biçim, "siyah figür" tekniğiydi; figürler ve nesneler siyah boyalı alanlarla ifadelendirilirdi; ayrıntılar ise fırınlanmadan önce çizgiler nakşedilerek belirginleştirilirdi. Mô yedinci yüzyılda Korinthos'ta başlayan bu teknik, hızla Atina'ya yayıldı. MÔ altına yüzyıldan itibaren bunun yerini, giderek kırmızı figür tekniği aldı. Bu teknikte figürler, kilin doğal kırmızı rengi boyanmadan bırakılıp, siyah renkli ayrıntılar eklenerek betimlenirdi. Ne var ki, içki kapları da dahil, bu kadar çok siyah ve kırmızı figürlü çömleğin bugüne kadar gelmiş olması sadece bu kapların kullanıldığı anlamını taşımıyor; zenginler toprak kaplar yerine altın ve gümüş kaplarla içki içerdi. Toprak kapların bugüne kadar gelebilmesinin nedeni, mezarlara bırakılmış olmalarıdır.

Şarap içme kurallarına ve ritüellerine bağlılık, uygun donanımın, mefruşatın ve giysilerin kullanılması içicilerin gelişmişliğini vurgulamaya yarıyordu. Peki şarap içilirken neler olup bitiyordu? Bunun sadece tek bir yanıtı yok: Symposion hayatın kendisi kadar değişkendi, Yunan toplumunun bir aynasıydı. Bazen parayla tutulan müzisyenler ve dansçılarla resmi eğlence biçiminde olurdu. Bazı symposion'larda da konukların kendileri doğaçlama nükteli şarkı, şiir ve atışma yarışına girerdi; bazen de symposion, eğitim amacıyla gençlerin de kabul edildiği felsefe ya da edebiyat tarhşmalarına sahne olurdu.

Fakat tüm symposion'lar bu kadar ciddi değildi. Kottabos denilen bir içki içme oyunu özellikle popülerdi. Bu oyunda, şarap kupasındaki son damlayı disk şeklinde bronz bir hedef ya da bir su kasesinde yüzen bir kupa gibi özel bir hedefe atıp vurmak gerekiyordu. Kottabos çılgınlığı o boyuttaydı ki, bazıları sırf bu oyun için özel yuvarlak odalar inşa ettiler. Gelenekçiler gençlerin en azından avalıkta ve savaşta pratik bir değeri olan cirit atmak yerine kottabos'larını geliştirmeye yoğunlaşmalarından yakınıyorlardı. Kraterler dolup boşaldıkça bazı symposion'lar sefahat alemine dönüşürdü; bazıları da, içenler hetaireia denilen kendi içki gruplarına sadakatlerini göstermek için birbirlerine meydan okumaya başlayınca kavgayla sonuçlanırdı. Kimi zaman symposion'u komos, yani hetaireia üyelerinin kendi gruplarının gücünü ve birliğini vurgulamak için geceleyin sokaklarda eğlenerek dolaştıkları ritüel bir gösteri biçimi izlerdi. Komos zararsız olabildiği gibi, kablanların durumuna bağlı olarak şiddete ya da vandalizme yol açtığı da oluyordu. Eubulos'un bir oyunundan bir parçanın ifade ettiği gibi: "Duyarlı insanlara yalnızca üç krater hazırlarım: İlk önce içilen sağlık, ikincisi aşk ve haz için, üçüncüsü uyumak için. Üçüncüsü bitince akıllı adam evine gider. Dördüncü krater arbk benim değildir; kötü davranışa aittir. Beşincisi bağırıp çağırmak içindir; altıncısı kabalık ve hakaret içindir; yedincisi kavga içindir; sekizincisi eşyaları kırmak içindir; dokuzuncusu depresyon içindir; onuncusu delilik ve bilinçsizlik içindir."

Aslında symposion, entelektüel, sosyal ya da cinsel haz amacına yönelikti. Aynı zamanda bir boşalma kanalıydı da; dizginlenemeyen tutkularla başa çıkmanın bir yoluydu. Onu doğuran kültürün en iyi ve en kötü öğelerini birleştirmekteydi.

Symposion' da tüketilen su ve şarap karışımı, bunu hem birey, hem toplum düzeyinde insan doğasındaki iyi ile kötünün karışımına benzeten Yunanlı filozoflara bereketli bir metafor zemini sağladı. Tehlikeli bir karışımın kontrolden çıkmasıru engellemeye yönelik kurallarıyla symposion; Platon ve diğer filozofların Yunan toplumuna bakmakta kullandıkları bir mercek haline geldi.