30 Aralık 2018 Pazar

Şarap 2: "Dağların Enfes 'Bira' sı"

Şarap yeni modaydı, fakat yeni bir içki değildi. Bira gibi, şarabın kökeni de tarihöncesi dönemde kaybolmuş durumdadır: İcat edilmesi ya da keşfedilmesi o kadar eskidir ki, ancak dolaylı bir biçimde, mit ve efsanelerde anlatılmaktadır. Fakat arkeolojik kanıtlar, şarabın ilk kez Cilalı Taş Devri'nde, MÔ 9000 ila 4000 arasında, kabaca bugünkü Ermenistan' a ve Kuzey İran' a denk gelen bölgedeki Zagros Dağlan'nda üretildiğini gösterir. Üç faktörün buluşması bu bölgede şarap üretimini olanaklı kıldı: Yabani Avrasya asması vitis vinifera sylvestris'in varlığı, şarap yapan topluluklara bir yıllık yiyecek rezervi sağlayacak tahılın bulunması ve MÔ 6000 civarında şarap yapmak, saklamak ve ikram etmek için gerekli olan çömleğin icadı.


Şarap sadece ezilmiş üzümün mayalanmış suyundan ibarettir. Üzüm tanelerinin kabuklan üzerinde bulunan doğal mayalar, meyve suyundaki şekeri alkole dönüştürür. Bu nedenle, üzümü ya da üzüm suyunu toprak kaplarda uzun süre saklama girişimleri şarapla sonuçlanıyordu. Şarabın en eski fiziksel kanıhna, toprak bir küpün içindeki kırmızımsı kalınb biçiminde, Zagros Dağlan'ndaki bir Cilalı Taş Devri köyünde, Haa Firuz Tepesi'nde rastlandı. Bu küp, MÔ 5400'e tarihlenmiştir. Şarabın bu bölgedeki olası kökeni, tufandan kurtulduktan sonra Ağrı Dağı'nın eteklerinde ilk üzüm bağını diktiği söylenen Nuh' un öyküsüne de yansır.


Burada doğan şarap yapma bilgisi, babda Yunanistan ve Anadolu'ya (bugünkü Türkiye), güneyde Levant (bugünkü Suriye, Lübnan ve İsrail) üzerinden Mısır' a yayıldı. MÔ 3150 civarında Mısır'ın en eski hükümdarlarından biri, 1. Skorpion, o dönemde önemli bir şarap üretim bölgesi olan Güney Levant'tan büyük masraflarla ithal edilen 700 küp şarapla birlikte gömüldü. Firavunlar şarabın tadına varır varmaz, Nil deltasında kendi asmalarını diktiler ve MÔ 3000' de sınırlı yerli üretime başladılar. Ne var ki, Mısır' da da Mezopotamya' da olduğu gibi tüketim seçkinlerle sınırlıydı; çünkü şarap yine nadir bulunan bir içkiydi; iklim büyük ölçekli üretime uygun değildi. Şarap yapma sahnelerine Mısır' daki mezar resimlerinde rastlanır, fakat bunlar şarabın Mısır toplumundaki yaygınlığı konusunda oranhsız bir izlenim verirler; zira yalnızca şarap içen zenginlerin gösterişli mezarlara gücü yetebiliyordu.

Benzer bir durum Doğu Akdeniz için de geçerliydi; MÔ 2500'de Girit'te ve olasılıkla anakara Yunanistan' da üzüm yetiştiriliyordu. Bu tarihten sonraki Yunan mitlerinde, şarabın sonradan Yunanistan' a sokulduğu, eskiden beri var olmadığı kabul edilir; bu mitlere göre tanrılar nektar (olasılıkla bal likörü) içerdi, şarap insan tüketimi için daha sonra geldi. Üzüm asmaları; zeytin, arpa ve buğdayla birlikte ve çoğunlukla zeytin ve incir ağaçlarıyla iç içe yetiştirilirdi. Yine de, Yunan anakarasında ve Girit adasında, Mô ikinci binyılın Miken ve Minos uygarlıklarında şarap seçkinlerin bir içkisi olarak kaldı. Köle işçilerin ya da alt rütbeli din görevlilerinin istihkak listelerinde şarap yoktur.

Bu nedenle Asumasirpal ve oğlu Şalmanezer'in hükümdarlıkları bir dönüm noktasının işaretiydi: Şarap dinsel bir içeceğin yanı sıra sosyal bir içecek olarak da görülmeye, giderek Yakındoğu' da ve doğu Akdeniz' de moda olmaya başladı. Bulunabilirliği iki anlamda arttı. Birincisi, deniz yoluyla şarap ticaretinin hacmi arttığı gibi, şarap üretimi de arttı ve böylece daha geniş bir coğrafi alanda bulunabilir oldu. Daha büyük devletlerin ve imparatorlukların kurulması da şarabın bulunabilirliğini arbran etkenlerden biri oldu, çünkü bu, geçilecek daha az sınır, daha az vergi, daha az yol parası ve dolayısıyla daha ucuz şarap demekti. Asur kralları gibi en şanslı hükümdarların, şarap yapan bölgeleri kapsayan imparatorluk.lan vardı. İkincisi; şarap miktarı artınca ve fiyah da düşünce, şarap yalnızca seçkinlere değil, toplumun daha geniş kesimlerine ulaşabilir oldu. Şarabın artan bulunabilirliği, Asur sarayına sunulan haraçları listeleyen kayıtlardan da anlaşılıyor. Asumasirpal ile Şalmanezer'in hükümdarlıkları sırasında, alhn, gümüş, at, sığır ve diğer değerli eşyalarla birlikte şarap da haraç olarak istenenler listesine girdi. Fakat iki yüzyıl sonra haraç listesinden çıkh; çünkü en azından Asur'da o kadar yaygınlaşmışh ki, artık bir hediye olarak sunulacak kadar pahalı ya da egzotik sayılmıyordu.

Nimrud' da MÔ 785 civarına tarihlenen çiviyazısı tabletler, Asur kraliyet ailesinde 6 bin kadar kişiye şarap tahsis edildiğini gösteriyor. On erkeğe aralarında paylaşmaları için günde bir "qa" şarap tahsis edilirdi; bu miktarın bir litreye yakın olduğu sanılıyor, kabaca hesaplanacak olursa, demek ki her erkek günde bir kadeh şarap alıyordu. Kalifiye işçilerin payı daha fazlaydı: Altı işçi bir qa şarabı bölüşüyordu. Fakat en yüksek görevlilerden en alt düzeydeki çoban çocuklara, evlerdeki aşçı yamaklarına kadar hanedeki herkesin bir istihkakı vardı.

Şarap coşkusu, yerel üretimin pek kolay olmadığı güneydeki Mezopotamya'ya da yayılınca, şarap ticareti Dicle ve Fırat boyunca genişledi. Ağırlığı ve bozulabilir doğası nedeniyle şarabı kara yoluyla taşımak zordu. Şarap ticaretinde uzun mesafeler sözkonusu olduğunda taşımacılık su üzerinden, ağaç ya da kamıştan yapılan sallarla gerçekleştiriliyordu. MÖ 430 civarında bölgeyi ziyaret eden Yunan tarihçi Herodotos, ırmak üzerinden Babil' e mal taşımak için kullanılan sallan tarif ederken "esas yükleri şaraptır" diyordu. Herodotos'un anlathğına göre, sallar, akıntı boyunca yol alıp varacakları yere geldikten sonra, tekrar geri götürmek yani akıntının tersi yönünde taşımanın güçlüğü nedeniyle, değersizleşirdi. Sallar parçalanıp, ilk değerlerinin onda biri fiyatına satılırlardı. Bu maliyet, şarabın yüksek fiyatına yansıyordu.

Bu nedenle, şarap Mezopotamya toplumunda moda olsa da, şarap üreten bölgeler dışında hiçbir zaman yaygın tüketilmedi. Şarabın pek çok kişi için hala çok pahalı bir içki olduğu, Yeni Babil İmparatorluğu'nun MÖ 539'da Perslere yenilmeden önceki son hükümdarı Nabunaid'in böbürlenmesinden de anlaşılıyor. Nabunaid şöyle övünüyordu: "Benim ülkemde bulunmayan dağların enfes 'bira' sı şarap, benim hükümdarlığım sırasında o kadar bollaştı ki, 18 sila (yaklaşık 18 litre ya da 24 şişe şarap) alan bir küp ithal şarap, bir gümüş şekel'e alınabiliyordu." O sırada, ayda bir gümüş şekel asgari ücret sayılıyordu, bu nedenle şarap ancak zenginler arasında gündelik içki olabilirdi. Zengin olmayanlar arasında ise başka bir içki popülerleşti: Hurma şarabı; mayalanmış hurma suyundan yapılan alkollü bir içki. Güney Mezopotamya' da hurma yetiştiriciliği yaygındı, bu yüzden hurmadan elde edilen "şarap" fazla pahalı değildi. MÖ birinci binyılda, bira sever Mezopotamyalılar bile, en uygar ve en kültürlü içki tahtından indirilen biraya sırt çevirdi ve şarap çağı başladı.



13 Eylül 2018 Perşembe

Şarap 1: Büyük bir şölen

"Çabuk, bana bir bardak şarap getirin ki, zihnimi ıslabp akıllıca bir şeyler söyleyeyim."
Aristophanes (MÔ 450 - 385 civarı)

MÔ 870 civarında Asur kralı il. Asurnasirpal, yeni başkenti Nimrud'un onuruna tarihteki en büyük şölenlerden birini düzenledi. Yeni kentin merkezinde, geleneksel Mezopotamya tarzında bir kerpiç platform üzerine inşa edilen büyük bir saray yükseliyordu. Sarayın yedi muhteşem salonunun süslü ahşapbronz kapılan vardı ve çalısı sedir, servi ve ardıç ağaayla kaplıydı. Usta işi duvar resimleri, kralın yabana topraklardaki askeri kahramanlıklarını sergiliyordu. Saray kanallarla ve şelalelerle çevriliydi; meyve bahçeleri ve bostanlar hem yerel bitkilerle, hem kralın uzak diyarlara yaptığı askeri seferlerde toplanan bitkilerle doluydu: O zamanın bir çiviyazısı yazıtına göre; "güzel kokuda" birbiriyle yarışan hurma ağaçlan, sedir ağaçlan, serviler, zeytin, erik ve incir ağaçlan ve üzüm asmaları. Asurnasirpal yeni başkentini, Kuzey Mezopotamya'run büyük bir bölümünü kapsayan imparatorluğunun her tarafından getirttiği insanlarla doldurdu. Bu kozmopolit bitki ve insan nüfusuyla başkent, kralın imparatorluğunun küçük bir kopyasıydı. İnşaat bitince, Asurnasirpal kutlamak için muazzam bir şölen düzenledi.

Şölen on gün sürdü. Resmi kayda göre kutlamaya toplam 69 bin 574 kişi katıldı: İmparatorluğun çeşitli yerlerinden gelen 47 bin 74 kadın ve erkek, Nimrud'un 16 bin yeni sakini, diğer devletlerden 5 bin yabancı soylu ve 1500 saray görevlisi. Amaç, kralın hem kendi halkına, hem yabancı temsilcilere gücünü ve zenginliğini göstermekti. Şölene katılanlara 1000 semiz sığır, 1000 dana, 10 bin koyun, 15 bin kuzu, 1000 süt kuzusu, 500 ceylan, 1000 ördek, 1000 kaz, 20 bin kumru, 12 bin başka küçük kuş, 10 bin balık, 10 bin ak tavşan ve 10 bin yumurta ikram edildi. Sebze pek fazla değildi: Yalnızca 1000 kasa. O krallara özgü abartma payını çıkartsak bile, açıkça destansı ölçekte bir şölendi. Kral böbürleniyordu: "Konuklarıma gerekli saygıyı gösterdim ve onları memleketlerine sağlıklı ve mutlu gönderdim."

Ne var ki, şölenin en etkileyici ve anlamlı yönü, kralın içki tercihiydi. Asurnasirpal, Mezopotamyalı mirasına karşın, şölenindeki baş köşeyi Mezopotamyalıların alışılmış içkisine vermemişti. Saraydaki oyma taş rölyefler, onu kamışla bira içerken göstermez; aksine, olasılıkla altından yapılmış yayvan bir kaseyi, yüzüyle aynı hizaya gelecek şekilde sağ elinin parmak uçlarında zarif bir biçimde dengede tutarken betimlenir. Bu kasede şarap vardı.

Biranın pabucu dama atılmış sayılmazdı. Asurnasirpal, şöleninde 10 bin küp bira ikram etti. Fakat ikram edilen şarabın miktarı da 10 bin tulumdu. Miktar aynı, fakat çok daha etkileyici bir zenginlik gösterisi; çünkü kuzeydoğuda dağlık diyarlardan ithal edilmesi gereken şarap, Mezopotamya' da nadir bulunan bir içki olmuştu hep. Şarabı dağlardan ovalara taşımanın maliyeti, şarabı biradan en az on kat daha pahalı yapıyordu; bu nedenle şarap, Mezopotamya kültüründe egzotik yabana bir içki olarak görülürdü. Dolayısıyla, şarap içmeye yalnızca seçkinlerin gücü yetebilirdi ve esas kullanımı dinseldi.


Nadir bulunurluğu ve yüksek fiyatı; şarabı, bulunduğunda da tanrılar tarafından tüketilmeye layık bir içki yapmaktaydı. Pek çok kişi hayatında hiç tatmamıştı. 

Bu nedenle Asurnasirpal'ın 70 bin konuğuna eşit miktarda şarap ve bira ikram edebilmesi, zenginliğinin canlı bir kanıtıydı. İmparatorluğunun sınırları içindeki uzak bölgelerden getirilen şarabı ikram etmesi gücünü göstermekteydi. Daha da etkileyici olanı; şarabın bir kısmının kendi bahçesindeki asmalardan yapılmış olmasıydı. Bu asmalar o zaman adet olduğu üzere diğer ağaçlarla iç içeydi ve gelişmiş bir kanal sistemiyle sulanmaktaydı. Asurnasirpal yalnızca dillere destan ölçüde zengin değildi; zenginliği ağaçlarla fiilen artıyordu. Yeni kentin kitabesinde bu yerel şarabın tanrılara ritüel sunumu yer alıyordu. Nimrud' da daha sonraki ziyafet sahneleri, ağaç sedirlere oturmuş ve etrafı hizmetçilerle çevrili insanları yayvan kaselerden şarap içerken gösterir; bazı hizmetçilerin elinde şarap testisi, bazılarında yelpaze ya da haşereleri bu değerli sıvıdan uzak tutmak için sinek kovucular vardır. Bazen büyük saklama kaplan da betimlenir; hizmetçiler testileri bu kaptan doldururlar.

Asurlular zamanında şarap içmek, ayrıntılı ve resmi bir sosyal ritüele dönüştü. MÖ 825 civarına ait bir dikilitaş, Asurnasirpal'ın oğlu 111. Şalmanezer'i bir güneşliğin alhnda otururken gösterir: Sağ elinde bir şarap kasesi tutmaktadır, sol eli de kılıcının kabzasına dayalıdır ve bir ricacı, ayaklarının önünde diz çökmüştür. Bu tür propagandaların sayesinde, şarap ve şarap içmekle ilişkili gereçler, gücün, zenginliğin ve ayrıcalığın simgeleri haline geldi.